17 Mayıs 2009 Pazar

Gothic Wallpapers (50 Adet)




Dowland:

http://rapidshare.com/files/106773618/Gothic_Wallpapers__50_Adet_.zip


16.3mb

sıfre yoktur ....

14 Nisan 2009 Salı

Gothic Lensler


Gothic Avatar(200 küsür)



downland:

http://www.mediafire.com/download.php?qvtdzcgsn4g


rar sıfresı yoktur...

Gotik Sanatın Kökleri (Gotik Çağ)



XII. yy.dan Rönesans'a kadar Batı Avrupa'da gelişen sanat biçimidir. Gotik sanat Fransa'da doğmuş olmasına rağmen adını Hıristiyanlığın ilk yıllarında Avrupa'yı istilâ eden Gotlardan almıştır. Bu terimi ilk defa İtalyan hümanistleri kullanmışlardı. Onlara göre, özellikle Alpler'in kuzeyinde gelişen ve roman sanatının ardından gelen bu sanat, İlkçağ'ın klasik kurallarından iyice ayrılıyordu. Ve, bu üslûbu küçümsediklerini belirtmek için italyan hümanistleri ona, gotik sanat adını veriyordu.

Roman Sanatından Alevli Gotik Üslûbuna

Gotik sanat, XII. yy.dan XVI. yy.a kadar, dört büyük dönemde gelişti. Birinci dönem, XII. yy.ın büyük bir bölümünü kapsar ve mimari çizgilerin genel görünüşünü hâlâ etkileyen roman sanatıyla gotik sanat arasında bir geçiş dönemi teşkil eder. Bu çağın en özgün anıtları Fransa'dadır: Saint-Denis Manastır Kilisesi, Sens, Noyon ve Laon katedralleri.

Aşağı yukarı XII. yy. sonlarından XIII. yy. ortalarına kadar uzanan ikinci dönemde gotik sanat iyice yerleşir ve doruğuna ulaşır. Bu dönem, gotik sanatın «klasik» çağıdır ve hepsi birbirinden ünlü pek çok anıt bu dönemde yapılmıştır: Chartres, Bourges, Merveille du Mont-Saint-Michel katedralleri. Bu çağda gotik mimari İtalya, Almanya ve İspanya'ya da sıçramış, sonra İngiltere'ye geçerek orada daha değişik bir nitelik kazanmıştır (Canterbury, Chichester katedralleri).

Daha sonraki döneme ışınlı gotik adı verilir. Bir önceki dönemin eser bolluğu yanında bu dönem biraz fakir kalır. Bu dönemde daha çok eski yapıların bitirilmesine çalışıldığı için (Paris'teki Notre-Dame Kilisesi'nin yan kiliseleri, Saint-Denis Kilisesi'nin şahını) büyük anıtların sayısı azdır (Troyes, Tours katedralleri, Westminster Manastır Kilisesi).

Nihayet, XIV. yy.ın ikinci yarısından başlayarak, gotik sanat büyük bir diriliş ve canlanma dönemine girer. Bu dönemde gotik sanattan pek çok üslûp doğmuştur. Bunların en önemlileri, İngiltere'deki düşey üslûp (Oxford ve Cambridge Üniversitesi yapılan), Fransa ve Almanya'daki alevli gotik'tir.

Yükseklik ve Işık

Gotik, her şeyden önce kaynağını dinden alan bir mimarlık üslûbudur. Bütün çağ boyunca anıtların yapımındaki en büyük özellik sivri kemerin kullanılması, göğe yetişmek istermişçesine uzayan düşey çizgilerle ince sütunlara olan düşkünlük ve içeriye bol ışık girmesini sağlamak için büyük pencerelerin açıldığı duvarların inceltilip hafifletilmesidir.

Gotik yapı tarzı, pencerelere gittikçe daha çok önem vererek vitrayların geliştirilmesine elverişli bir ortam da yarattı. Başlangıçta vitraylarda, yalın renklere (mavi, kırmızı, turuncu) yer veriyordu. Sonra, XIV. yy .da hem zamandan ve paradan tasarruf etmek, hem daha duru bir ışık sağlamak amacıyla tekrenkli vitraylar büyük ölçüde kullanılır oldu ve yeni bir renk olarak altın sarısı geçerlik kazandı. Nihayet XV. yy. ortalarında, gene daha sıcak renk tonlarına dönüldü ve perspektif ortaya çıktı: böylece vitray, camdan yapılmış gerçek bir tablo halini aldı.

Gotik resim ve gotik heykel çoğu zaman mimarinin tamamlayıcısı sayılır. Bu alanda roman sanatının de koratif ve stilize görünüşünden vazgeçilmiş ve daha güçlü bir gerçekçiliğin arayışına başlanmıştır. Nihayet halıcılık da gotik sanatın bir bütünleyicisi olarak XIV. ve XV. yy.larda altın çağını yaşar.





Fransa'da Chartres Katedrali: cümle kapısı alın tablasında Isa baş yeri alıyor. 1145-1150 arasında gerçekleştirilen bu kapı, gotik heykelciliğin başlangıcını haber verir.



«Saint Jean ve yedi Doğu Kilisesi» (bölüm) [1375-1380], Nicolas Bataille eseri: gotik halıcılığın en başarılı örneklerinden biri. Halıcılık Müzesi, Angers.







(Solda) Saint-Denis Kilisesi'nde kemerli sütunlar. Sivri kemerler oluşturacak biçimde birleşen silmeler gotik mimarinin bir özelliğidir; bu sayede, yapının sağlamlığı açısından bir sakınca yaratmaksızın yüksek pencereler açılması olanağı kazanılmış olur.

(Ortada) İsa ve havarileri: Alman heykelcisi Tuman Riemenscheneider'ın (1460-1531) eserinden bir bölüm. XIV. yy.ın sonunda, kiliselerin iç süslemesinde tahta heykeller de yer almağa başladı. Palatinat Müzesi, Heidelberg.

(Sağda) Amiens Katedrali'nin şahını (yapımı 1220-1270). 42 metre yükseldiği ve bol ışığıyla bu şahın, gotik mimarinin en ferah yapılarından birini oluşturur.

Romantik Bir Moda

XIX. yy.da romantikler, hem şairlere (özellikle Victor Hugo), hem de mimarlara («neogotik» yapılar) esin kaynağı olan gotik sanata heveslendiler. Resmi makamlar da bu modanın dışında kalamadı ve gotik anıtları (Carcassonne Sitesi, Paris'te Notre-Dame Kilisesi Pierrefonds Şatosu) onartmak üzere mimarlara (en ünlüleri Violletle-Duc) başvurdular; bu restorasyon çalışmaları bazen başarılı oldu, bazen olamadı.

Kuyumculuk

Bu çağın bütün sanatları gibi gotik kuyumculuk da aslında dinsel nitelik taşıyordu. Bu sanat özellikle çok zengin ayin eşyası ile temsil edilir: kupalar, kutsanmış kâseler, piskopos haçları, kutsal kalıntı mahfazaları (Evreux'de Aziz Taurin'in kemiklerinin saklandığı sandık, Correze'de Azize Fortunade büstü).

Taştan Kitaplar

Birer kutsal kitaba benzeyen gotik katedraller, inanmışları eğitmek üzere, sayısız sahnelerle süslenmiştir. Sözgelimi Chartres'daki Notre-Dame Katedrali'nde 1,800'ü aşkın yontulmuş figür, vitraylarında ise 5,000'e yakın kişi yer almaktadır.

Gotik Mimari

Ateşli bir şekilde Grek idealini savunan Karl Friedrich von Schinkel, "Gotik'in Antikite'yle arındırılması"ndan, Faust ile Helena'yı tiyatroda bir eğretilemede birleştiren Goethe gibi bir üslûplar birleşmesinden söz ediyordu.

Novalis, "Bizim bir yükümlülüğümüz var, dünyayı biçimlendirmek için görevlendirildik" diyordu. Gotik için, Klasisizm'in yanında görünmek dönemiydi. Klasisizm'in temel biçimsel öğretisine ve uluslar-üstücülüğüne, gotik, daha yükseğe yönelerek, dinamik ve aşkın biçimiyle karşı koyuyordu; romantik düşünceye göre, soyluluğu, saflığı ve gerçeği simgeleyen biçimle. Gotik, kendi "klasik" görüşüne karşı çıkan romantizmin "romantik" görünümüdür. (Aynı şekilde, "romantik" Klasisizm ve "klasik" Klasisizm'den söz eden birçok kuramcı, Romantizm'de Klasisizm'in bir değişkeni görmek istemişlerdir).

Demek ki birbirine koşut iki olgu söz konusu: Bir yanda, Batı için şanlı bir antik geçmişin anısı; öte yanda, Ortaçağ Almanya'sının büyüklüğünü anımsayan tarihsel bilinç. Romantizm yoluyla kendi geçmişinin bilincine varmanın en doğrudan sonucu, hiç kuşkusuz, Alman katedrallerinin tamamlanması oldu; bu hareket, Fransa'da kendi mühendislik kuramlarını katedrallerinin yapımına ve restorasyonuna uygulayan Eugene-Emmanuel Violletle-Duc'ün (1814-1879) bilimsel ve teknik çalışmalarında ortaya çıktı.

Almanya'da, 1804 yılına doğru, çok viran durumda bulunan Köln katedralinin onarımına başlandı. Daha sonra, Ortaçağ taslaklarına dayanarak, katedrali tamamlama planları yapıldı. Söz konusu katedral, bu yıllar boyunca, Alman düşünce ve sanatının simgesi durumuna geldi. Katedrali tamamlamak kararı Almanlar'ın coşmasına yol açmakla kalmadı, aynı zamanda, bir ulusun bilinçsel güçlenmesine de katkıda bulundu. Bu çalışmanın çevresinde oluşan hareket, burjuva sınıfına kendi kurucu rolünü güçlendirmek ve kendini bu tamamlama çalışmalarının ustası olarak ortaya koymak için gerekli olan itici gücü sağladı.

Bu durum gotik için bir şans yarattı: XVIII. yüzyılın ortalarında İngiltere'de Wörlitz'in Gotik Ev'i ve Viyana'nın Franzensburg örneklerinde görüldüğü gibi, ortamdan esinlenen bir romantik gotikten, gerçekten "gotik" olan bir gotik doğdu. Aslında neogotik ile ilk romantizmin gotiği arasında büyük bir fark vardı. İngiltere'deki Gothic Revival, gerçekte, Sir Horace Walpole gibi yazarların ürünü, siyasal bir içeriği olmayan bir düşünsel girişimdi. Teknolojisi de çok farklıydı: Örneğin Walpole kendi sair barınağı için gotik sanatın uzman işçilerine değil de Robert Adam�ın atölyesinde yetişmiş Londra'lı modern ustalara başvurmuştu. Bir İngiliz eleştirmen daha 1753 yılında, gotik modasının düşünsel yanının XVIII. yüzyıl "İngiliz" akımlarına gereğinden çok denk düştüğünü saptamıştı; demek ki gerçek bir gotik değildi bu, ama daha çok "chinoiserie" (yararsız ve aşırı karmaşıklık) modasına benzeyen bir modaydı.

Tarihselciliğin neogotik'i daha çok bu eğilimi onaylamıyordu. Hatta katı kopyalarıyla, gotikten "daha gotik" görünüyordu; ve Heinrich von Ferstel, imparator Franz Joseph'e karşı girişilen başarısız suikastin anısına, Viyana Votivkirche'sini (1856-1879) tasarladığı zaman, modellerine ve Fransız katedrallerine öylesine kesinlikte uydu ki, yöntemli gelenekçiliği, ideal bir gotiğe ulaşmayı amaçladığı için, gerçek gotikte bulunan bakışımsızlığı (simetrisizliği) düzeltmeye götürdü kendisini. Bu da haklı olarak, tarihselciliğin eleştirmecilerinin, Heinrich von Ferstel'in geleneksel kurallara sıkı sıkıya bağlı seçmeciliğini (eclectisme academique) kınamalarına olanak sağladı.






Votivkirshe, Viyana.

Gotik Resim

Fransız resmindeki devrim daha çok Fransa'da çalışmaya gelen bir grup Flaman sanatçının eseri olmuştu. Bu Kuzeyli sanatçıların doğacı eğilimleri Paris, Dijon ve Bourges gibi sanat merkezlerinde gotik sanatın devamıyla kaynaşarak uluslararası gotik sanatın ortaya çıkmasını sağladı.

Prag, Valencia, Milano, Hamburg gibi şehirlerde birden oluşmaya başlayan bu uluslararası üslup, düşsel bir dünya tasarımıyla gündelik hayattan görünümlerin bir arada ele alınışına dayanıyordu. Bu karışım mekân ve hacmin dikkatli bir çözümlenmesiyle çizgisel bir zarafetin de uzlaşmasıydı. Bu ilginç ve hoş karşıtlık Duc de Berry'nin korumasında çalışan Limbourg kardeşler (Pol, Hennequin, Hermann -15. yüzyıl başları) gibi sanatçıların eserlerinde görülür. Les Tres Riches Heures du Duc de Berry adını taşıyan başeserin minyatürleri de bu ressamların eseriydi. Burgundy dükünün ressamları, Beaumetz, Melouel, Bellechose (1400-1444)'un eserleri de benzer özellikler taşırlar.

15. yüzyılın ilk yarısında Flemalleli Usta (Robert Campin). Jan Van Eyck gibi Kuzeyliler ve Masaccio gibi İtalyan ressamları, resim sanatına yepyeni ufuklar açarlarken Fransız ressamları İngiltere-Fransa arasındaki yüzyıl savaşları yüzünden geride kalmış, uluslararası gotik üslubun sınırlarını aşamamışlardı. Fransız resim okulu ancak 15. yüzyılın ikinci yarısında gelişti. Ama yine de Flaman ve İtalyan okullarıyla karşılaştırılabilecek etkinlikte olduğu söylenemezdi.

15. yüzyılın ikinci yarısında, 14. yüzyıl içinde de resim faaliyetlerine sahne olan bir taşra şehri, Avignon, Fransız resminin önemli merkezlerinden biriydi. Avignon'da önceleri sanatı koruyan papaların yerini şimdi de burjuvalar almıştı.

Avignon'da yapılan ilk eserler henüz Flaman etkisini taşısa da, resimde Fransız karakteri kesinlik kazanmaya başlamış ve üslup özelliklerinde bu durum kavranabilir hale gelmişti. Keskin bir hacim ifadesi ile ışık kullanımının plastik ve dramatik yoğunluğu, anıtsal resim düzenlerinde, insancıl ifadelerle dinsel duyguların uzlaşımını sağlayan görsel araçlar oluyordu.

Gotik Çağda Müzik

9. yüzyılda Hoger'in yazdığı müzik el kitabı Musica EncJıiriadis, ses ve çalgı müziğini üç bölümde ele alır: Önce yalın ezgi, sonra ezginin bir oktav (sekizli) aralığında ikinci bir ses ile çiftleşmesi; sonra da üç, dört ve beşli aralıklarda bir başka sesin koşut çizgilerle katılması. Bu uyumlu şarkı söyleme biçimine de organımı adı verilir. Orga değgin bir sözcük olduğundan, insan seslerinin org benzeri bir yapılaşma ile çoğaltılması düşünülmüştür.

Org, 7. yüzyıldan sonra Kilise'ye girmiş ve insan seslerine eşlik ederek müziğe derinlik kazandırmıştır. Diğer anlamıyla organımı, seslerin organize edilmesi, birbirine uygunluğuna göre düzenlenmiş olmasıdır. Organımı yöntemi ile birden fazla ses anlayışı gelişmeye başlar. İlk deneylerde sesler, cantus firmus (temel ses) olarak adlandırılan Gregorius Ezgisi'ne koşuttur. Bu temel ses "tutan" anlamındaki tenere-tenor sözcüğüyle adlandırılır.

Ardından mutlaka bu çizgiye koşut kalmak kuralı kalkar ve ikinci ses diğer yönde yol alabilir. Örneğin, yalın ezgi inerken, eklenen ses çıkıcı olabilir. Sonra da ikinci ses giderek temel sesin altında değil, üstünde de yer alabilme özgürlüğüne kavuşur. İngiltere ve Fransa'da birbirlerine üçlü aralıkla bağlanan ikiz şarkılar gelişir. Zamanla içinde hiç Gregorius Ezgisi olmayan ve dindışı metinlerden oluşan conductus adlı ilk özgür biçimler ortaya çıkmaya başlar.

12. yüzyıldan 13. yüzyıla doğru müziği ve sanatı filizlendiren merkezler, şato, Kilise ve üniversite çevreleridir. Görsel sanatlarda derinlik ve perspektif olayının gündeme gelmesi, müzikte de benzer deneyleri etkiler. Müziğe derinlik kazandıran iki ya da daha çok sayıda ezgi çizgisinin orgunum yöntemiyle eşzamanlı olarak birleşmesi müzik sanatının perspektif kazanmasına ilk adımlardır. Çalgı ve insan sesinin aynı ezgiyi seslendirdiği heterephony de çoksesliliğe atılan bir adım olmuştur.

Çoksesliliğin (polyphony) gelişme süreci ortaçağı izleyen ve Rönesansa varan Gotik dönem içinde üç aşamada gerçekleşir: Notre-Dame Dönemi, Eski Sanat Dönemi ve Yeni Sanat Dönemi. Mimaride yüksek kuleli yapıları, özgün üsluplu katedralleri ve geniş meydanlarıyla anılan Gotik Çağ, müzikte de aynı döneme adını verir (1140-1440). Kilise 12. yüzyılda ilk kez çoksesli müziği koşullu olarak kabul eder. Çok sesle gelen süslemeler, tapınma törenindeki ciddiyeti incitmemelidir. Dinsel müzikte çokseslilik Paris'teki Notre-Dame Katedrali'nde başlar.

Notre-Dame, aynı zamanda tüm Avrupa müzik devriminin ilk kalesidir. 1160-1250 yılları arasında bu kilisenin çevresine toplanan müzikçiler, iki önemli besteci yetiştirir: Leonin (-1163-90) ve onun öğrencisi olan Perotin (-1160-1240). Gotik Çağ'da çoksesliliğin ilk gelişme gösterdiği bu dönem, Notre-Dame Dönemi olarak adlandırılır.

Notre-Dame Dönemi'ni izleyen Eski Sanat (Arş Anticjua) Dönemi, 12. yüzyılın ortasından 13. yüzyılın ortasına dek uzanır. Sonraki çağın yenilikçi aydınları tarafından bu çağa Eski Sanat adı verilmiştir. Bu dönemde ritim öğesi belli bir düzene oturtulur ve ölçülü ritim için yeni bir notalama dizgesi oluşur. 13. yüzyılın en önemli vokal müzik biçimi motet, bu dönemde ortaya çıkar. Dünyasal müzik besteleyen troubadour'lar da dinsel örnekler verirler. Örneğin: Adam de la Halle (-1250-1290) her iki alanda çoksesliliğe öncülük edip ilk motet örneklerini sunmuştur.

14. yüzyılda artık kilisenin tutuculuğuna dayanamayan besteciler geçimlerini sağlamak için saraya sığınmaya başlarlar. Böylece Fransa'da 14. yüzyılda gelişen müzik, dindışı özellikler taşır. Teknik açıdan armonik düzen belli bir tonal merkez oluşturmaya; ritmik çeşitlenmeler de zenginleşmeye başlar. Motet, artık iyiden iyiye güncel konuları içeren bir biçim olmuştur. Siyasal tartışmalar ve çeşitli törenlerde etkindir. Bu arada yeni biçimler de ortaya çıkar: Ballade, rondeau, virelai, caccia, madrigale (16. yüzyılın vokal madrigali ile karıştırılmamalı), hep üst iki devingen sese karşın yavaş adımlı bir alt, tenor sesten oluşan biçimlerdir.

Yeni Sanat Dönemi'ne özgü bir ritim kalıbı doğar: İzoritim. Notalar değişse de aynı ritmik hücrenin yinelenmesidir. Günümüzde minimal yöntem olarak adlandırılan ritmik tekdüzeliğin temeli, 14. yüzyılın bu gözde yöntemi olan izoritmik kalıplardır. Guillaume Dufay, Philippe de Vitry ve Guillaume de Machaut, melodik çizgiye aldırmaksızın, parçaya bütünlük kazandırmak amacıyla bu ritmik düzeni kullanırlar. Bu arada kanon, çoksesliliğin gelişmesinde bir başka teknik araç olarak doğar: İkinci sesin ilk sesi yankılamasıdır. 14. yüzyıl İtalyan müziğinde önemli bir yer tutar.

Yeni Sanat Dönemi'nin en önemli iki bestecisi Philippe de Vitry (1291-1361) ve Guillaume de Machaut (1300-1377) dur. Guillaume de Machaut hem ortaçağın şövalyelik ruhuna uygun hem de 15. yüzyılın Rönesans yeniliklerine açılan besteler yapmıştır. Dinsel yapıtlarının başında Notre-Dame Misscısı gelir. Dindışı pek çok moteti, yüzün üstünde Fransızca şarkısı vardır.

Machaut'nün müziği tıpkı Giotto (1266-1337)'nun resimleri gibi dinsel simgecilikten insancıl sıcaklığa uzanan bir adımdır. Philippe de Vitry Paris'te Sorbonne'da çalışmış, birkaç Fransız kralına danışmanlık yapmış, bir asker gibi savaşmış, bir diplomat olarak Avrupa saraylarında gezmiş ve Yeni Sanat Dönemi ile özleşmiş bir bestecidir. Fauvel, Philippe de Vitry'nin müziklediği bir gülmecedir. Kral 4. ve 5. Philippe'in yaşamlarını ve Avignon'daki yüce Papa sarayının çöküşünü alaya alır.

Paris'te 1310-1316 arasında yazılan Fauvel'in yazarları, saray görevlileridir. Harflerin her biri toplumun bir başka kötü alışkanlığını simgelemektedir: Dalkavukluk, nekeslik, döneklik, kötülük aşılamak, korkaklık ve şeytanlık gibi sözcüklerin baş harflerinin bitişip ürettiği isim, kargaşalar içindeki toplumun simgesel kahramanı olarak yüceltilir, sözde saygı duyulan bir yaratık haline getirilir.

Yeni Sanat Dönemi, bağnazlıktan Rönesansın yaşam coşkusuna doğru bir geçiştir. Bu dönemde pek çok yapıt, doğaya ilişkin (pastoral), önceki dönemlere göre daha hafif karakterde ve şiire dayalı özdedir. Caccia (kovalama, avlanma) tıpkı kanon gibi üst seslerin birbirini yansıtmasıdır. Genelde üçüncü bir ses, bu kovalamada yer almaksızın kendi bölümünü yavaşça sürdürür. Dinsel parçalardaki en alt sesin önemi, dindışı parçalarda en üst sese geçmiştir. Floransa'da Francesco Landini (1325-1397), başta org olmak üzere birkaç çalgıdaki ustalığı, güzel şarkı söylemesi ve şiirleriyle bu zamanın en bilge sanatçısı olarak değerlenmiştir. Sayıları yüzü aşan ballade biçiminde 2 ve 3 sesli çalışmalarında dans adımlarının coşkusunu ve neşeli ezgilerini duyurur.

İngiltere'de Arş Nova�nın en önemli bestecisi John Dunstable (1390-1453)'dır. Ortaçağ değerleriyle Rönesans sanatını birleştiren köprü bestecilerden biridir. Fransız ve İtalyan müziği ile kaynaşmış, zamana göre karmaşık bir teknikte lirik ezgiler kullanmıştır.

Alıntıdır.

OnLine Gothic Alışveriş

Bunlarda online alışveriş yapabileceğiniz gothic giyim aksesuar ve eşya satan adresler.Almanyadan gelenler için fazla bir kargo ücretide ödenmediği için çoğunluk Alman siteleri.

Angel Clothing : http://www.kinkyangel.co.uk/

http://uk-shop.the-black-angel.com/enter.html
http://www.gruftiladen.de/index.php
http://www.gothicengel.de/
http://www.dark-fashion-shop.de/
http://www.ravens-gothic-shop.de/shop/catalog/index.php
http://de-shop.the-black-angel.com/enter.html
http://www.larp-fashion.de/shop/index.php
http://www.bigis-schatzkiste.de/index.htm
http://www.argoth.co.uk/
http://www.the-clash.de/
http://www.darkages.de/
http://www.aderlass.com/
http://www.noctifer.de/
http://www.plaste-elaste.com/nc-ladies-1.htm

Gothic Metal Radyo İstasyonu

Gothic MetaL


Metal - Goth - Black - Symphonic and PowermetaL



http://82.134.68.82/ linki kopyalayıp yapıstırın...

GoThic MetaLin Kurucusu Hakkında




Paradise Lost
Adını birebir İngiliz yazar John Miltonun başyapıtından alan Paradise Lost (Kayıp Cennet) 1989 senesinde İngilterenin Yorkshire kentinde underground bir metal grubu olarak kuruldu. Underground camiasına girişleri ise çıkardıkları üç demo ve bir single (In Du sayılmazsa 1990 yılında çıkan ilk albümleri "Lost Paradise" ile oldu. Fanzinlerin kapaklarında mezarlık önünde umutsuzca poz veren beş hüzünlü genç olarak tanındılar.

1991 yılında ise Peaceville Records etiketiyle çıkan "Gothic" albümü geldi. Bu albümden önce metal müzikte "gothic metal" olarak tabir edilen bir kategori yoktu. Ama Paradise Lost bu albümüyle müziklerinin türünü belirledi ve gothic metal denilen yeni bir akım başlattı. "Gothic"le beraber grubun ilk profesyonel kariyer başarısı geldi ve ilk Avrupa turnelerine çıktılar.

1992 senesinde piyasaya çıkan "Shades of God" grubun üçüncü albümüydü ve öncesinde çıkan singledaki bugün bile dillerden düşmeyen efsane "As I Die" parçasını içeriyordu. Hemen ardından "Icon" geldi ve albüm modern Heavy Metal için bir mihenk taşı olarak kabul edildi. Müzik daha heyecan verici bir hal aldı, ama o karamsar hava, o depresif etmosfer devamını sürdürdü.

Sıradaki albüm "Draconian Times" (1995) oldu. "Icon"un karakter olarak ikiziydi ve grubun ekonomik açıdan en başarılı albümüydü. Ansızın, eşsiz müziklerini yaratana dek yıllarca bıkmadan usanmadan çalışan grup, müziksel anlamda bir kavşağa gelmiş bulundu. Grubun lideri Greg Mackintosh elektronik aletler ilgilenmeye başladı ve grubu neredeyse metal müziğin dışında apayrı bir yere sürükledi. Sonuç "One Second" (1997) oldu. Bu albüm grubun fan kitlesini adeta ikiye böldü. Müzik, grubun içine işleyen karamsar havayı yine veriyordu ama metal müzik bekleyen Paradise Lost hayranları için yetersizdi. Böylece orijinal Paradise Lost hayranları grupla beraber bu macerada ilerlemeye devam etti.

Metal camiasının beklentileri üzerine "Host" ve "Believe in Nothing" ile grup geçmiş müziklerine geri bir dönüş yaptı. Özellikle "Believe in Nothing" grup için ikinci büyük değişim sayıldı.

2002 senesinde çıkan "Symbol of Life" ise grup için yeni bir başlangıcın temsilcisiydi. Grup bu albümle geçmişlerine bir yolculuk yaptıklarını hayranlarına duyurdu. Eski parçalarını daha değişik bir tarzda yeniden coverladı.

Grubun bu albümden sonra 2003 senesinde Strange Fruit Records etiketiyle (Dracoain Timese dek olan parçalarının canlı kayıtlarını içeren) "At the BBC" isimli bir albümü, "Erased" adında bir singleı ve 2004 senesinde Bolt Throwerla çıkardıkları bir split cdsi (Demolishing England) bulunuyor. Paradise Lost karanlık, umutsuz, ve daha önce kimsenin yapmadığı kendilerine has müzikleriyle özellikle 90 gençliğinin sesi olmayı başardı